17 Ekim 2012 Çarşamba

BAYIM BAKIM GEREKİYOR HER ŞEYTANDAN SONRA

Bugün Konuştuklarımız, 1964 doğumlu Mustafa Aydoğan’ın dördüncü şiir kitabı. Daha önceKendini Aynalarda Çoğaltan Şehir (1997), Bir Dolu Bakır Yaz (1999) ve Bahar Köpüğü (2004) adlı kitaplarını okumuştuk şairin.
64 sayfalık bir kitap Bugün Konuştuklarımız (Edebiyat Ortamı Yay., 2012.). 31 şiir var içinde. Kendi içinde bölümlere ayrılmayan kitapta, en sonda yer alan “Yol” ve “Trajedi” başlıklı iki şiir, düzyazı-şiir özelliği taşıyor. Diğerlerinde Aydoğan’ın süreç içinde damıta damıta oluşturduğu, lirizmin baskın çıktığı, kendi izlenimlerinin hayattan seçilmiş kesitlerle bütünleştiği yerleşik şiir tarzına uygun bir söyleyişle, aktarımla karşılaşıyoruz.
Her şeye hikmetli bir bakış yönelterek duruyor dünyanın içindeMustafa Aydoğan
Kendisinden her gün bir söz bekleyen hayata, susarak karşılık verdiği zamanlarda biriktirdikleriyle yazıyor adeta şiirini Aydoğan. Kızdığında, öfkelendiğinde bile hayatı, insanları, doğayı, çevresindekileri hatta içindekileri incitmeden, örselemeden, kırıp dökmeden konuşuyor.
Bir güzellik derleyicisi o. Şiddeti, korkuyu, kötülüğü, gürültüyü, çırpınışı kendi sözlerinin merheminde teskin eden, kendi huzur ırmağında dindiren, sağaltan ve anlatacaklarını böyle içsel bir tedaviye, enginliğe maruz bıraktıktan sonra dışa vuran bir şair. Her şeye hikmetli bir bakış yönelterek duruyor dünyanın içinde. Uluorta bağırıp çağırmayan, önüne gelene diklenip kavgaya yeltenmeyen, çirkinliği ve kötülüğü bütün çıplaklığıyla gözümüze sokmaktan hazzetmeyen tercihlerle ilerliyor şiirleri. Tarih bile, bize kavgayı ve hüznü hatırlatan önemli isimler bile böyle bir içreklik, böyle bir naiflik, böyle bir dinginlik içinde çıkıyor şiirin huzuruna: “Bir İsmail bir Hüseyin / Budur peş peşe kusursuzluk


Belli bir ekseni, perspektifi, irtifası ve ölçeği olan “şiir pencereler”i var Mustafa Aydoğan’ın. Farklı günlerde, farklı esinlenmeler eşliğinde bu pencerelere sokularak bakıyor sanki yeryüzüne ve insanlık hâllerine. Kısa sürelerle fakat derinlemesine bakıyor. Bir pencerede çakılıp kalmıyor hiç. Kiminden hüzün ve yalnızlık akıyor bu pencerelerin, kiminden sevinç ve umut. Kiminde bir kişiyi odağa alıyor sadece, kiminde koca bir kenti. Kiminde geçmişten bir esinti doluyor şiirin evleklerine, kiminde geleceğe dair bir muştu. Çok kısa kesit öyküleri, izlenim öyküleri yazan bir öykücü gibi, yoğun ve farklı sekmelerle görünürlük kazanıyor metinler. Her pencerede özet bir betimleme var, her pencere için kısa bir şarkı söyleniyor, her pencere için özlü bir şair konuşması inşa ediliyor.

Başımızı diri bir selamete yaslamamızı öneriyor
Karanlık yaralarını kapatınca, düşlerinde hiç ummadığı yolculuklara çıkıyor bazen şiirde konuşan özne, bu pencerelerin birinde durarak. Atılan taşlar, tutulan keder, üflenen isyan onun da umudunu kırar gibi oluyor bazen. Korkuyu ve ümidi aynı anda tadıyor. Yürürken bir yalnızlıkla çarpıştığı oluyor, yürüdüğünden fazlasını gittiğini fark ediyor bazen. İnsan olmanın iç detaylarına girdiğinde “Bayım bakım gerekiyor her şeytandan sonra” uyarısıyla irkiltiyor muhatabını. “Ruhun da cam kenarı var” deyiveriyor bir dizede sonra. Yolun hakkını veriyor, toprağın hatırını kırmıyor. “Biriktiren elin azaldığını görmedin mi? Yumula yumula küçüklüğe boyun eğdiğini. Dağıt gitsin.” sözleri ise; içimize değmekte, bizi etkilemekte hiç gecikmiyor elbette.
“Söz”, “Su Şarkısı”, “İnsan Olmanın İç Detayları”, “Az Önce”, “Sabâ Makamı” ve “Gong” başlıklı şiirler, kitapta benim daha bir severek okuduğum şiirler oldu. Son iki şiirin de kitaba ayrı bir eda ve titreşim kattığını belirtmeliyim. İlk şiirde, kırk beşinde sustuğunu söylese de konuşarak, söz içinde gezinerek, söz eşliğinde bir dil duldası, bir dil korunağı oluşturarak yazıyor Mustafa Aydoğan. Kısa ve özlü konuşuyor belki. Fakat söylemekten, konuşmaktan başka bir çare olmadığını da bilerek konuşuyor.
“Trajedi” başlıklı şiirin sonlarında yer alan ve nefis bir tespit olarak bize uzanan “Söz yarayı örter. Acının zihnini dağıtır.” sözleri de kitap boyunca açılan bütün pencereleri, oldukça etkili ve anlamlı bir son pencere ile kapatarak, başımızı diri bir selamete yaslamamızı öneriyor.

Ali Emre yazdı (dunyabizim.com, 16.10.2012)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder