Söyleşiyi Yapan: Mehmet Hakan Kekeç
Şairsiniz
ama eleştiriler de kaleme alıyorsunuz... Türkiye'de okuyucunun 'eleştiriye'
bakışı nasıl? Türkiye'deki 'eleştirmen-okuyucu' ilişkisini hakkında neler
söyleyebilirsiniz?
Şiir üzerine düşünme ile insan ve varlık
üzerine düşünme arasında aslında bir fark görmüyorum. Şiir, kendimizi kavrama
noktasında bir takım işlevleri olan bir sanattır. Dolayısıyla, şiirin mahiyeti
hakkında düşünmeden bir yere varmak pek mümkün değildir. Şiir yazmak kadar
şiirin işlevi ve üzerimizdeki hakkı konusunda dile getirilmesi gerektiğini
düşündüğüm hususlarda yıllarca kafa yordum ve sonunda bunları iki kapak arasına
aldım. Adına da Yazma Sevinci dedim.
Bu sevinç, sadece yazan için değil, okuyan için de geçerli. Belki de daha çok
okur için söz konusudur. Çünkü şiir şairde 'acı" halindedir. Okur ise bu
acıyı 'sevinç' olarak hisseder.
Şiir eleştirisi, tabiatı itibariyle daha
çok diğer şairleri ya da şiir üzerine düşünecek olanları hedef alır. Şiir üzerine
düşünmek isteyen kişi derdi olan kişidir. Bu derde sahip olanların şiir
eleştirisi ile bir alıp-vereceği olur. Bu kitapta yer alan yazılar ve
eleştiriler, bu dert sahipleriyle küçük bir dertleşme arzusudur, diyebiliriz.
"Her
medeniyetin şiirler kurduğu ilişki kendine özgüdür..."
diyorsunuz: Batı'da filozof ile şair arasındaki ilişki 'hayranlık'
ekseninde oluşuyorken; Doğu'da alimle şair arasında bir özdeşlik söz konusu...
Mevlana ile Yunus Emre'yi buna örnek gösteriyorsunuz... Bugün peki 'alimle şairin
yekvucud' olmasına kimi/kimleri örnek gösterebiliriz?