Alaeddin
Özdenören'in derin ve karmaşık acılar yaşadığını anlamak için fazla bir
araştırma yapmamıza gerek yoktur. Daha ilk adımda, ilk belgede, onun macerası
içindeki acılar yumağını görmemiz işten bile değildir. Ne var ki, bir şairi
şair yapan temel husus, başkalarından daha derin ya da daha çok acı çekmiş
olması değildir. Acı, sadece şairlere değil herkese armağan edilmiştir. Büyük
sanat eserlerinin büyük acılardan doğduğunu söylemek beylik bir ifadedir.
Sanatçı, daha derin acılar çektiği için değil, acıya dair her durumun bilgisine
ve sezgisine idrak kapıları açık olduğu; hatta her türlü insani duruma yüksek
bir bilinç noktasından bakabildiği ve bunu ifade edebildiği için sanatçıdır.
Sanatçı, acıya da, sevince de; mutluluğa da mutsuzluğa da; hicrana da kavuşmaya
da; ölüme de yaşamaya da, arada bir mesafe olmaksızın dokunur ve bu durumlarla
insan arasındaki kader bağını keşfeder. Sanat, acıyı gidermez; acıyı acı olarak
açığa çıkarır, ortalık yere seriverir. Sanatçının eylemi, gerçeği keşfedip
ortaya çıkarmaktır. O, çıplak gerçekle temastan çekinmez. Sanatçıyı büyük ve
benzersiz kılan da bu özelliğidir.