21 Kasım 2012 Çarşamba

ŞİİR, GENÇ ŞAİR VE "BEN"

GÜLTEKİN EMRE Evrensel'de şöyle yazmış:

"İçlerinde çabalayan, kendilerine şiir yolu bulma derdinde olan gençler de var, onların da hakkını yemeyelim bu arada. Çok çeşitli yelpazede yol alan bir şiir, sanat ortamımız var aslında. Deneysel şiirden, haikudan, geleneksel şiirimizden, halk şiirinden... beslenen şiir ortamımızın geleceği için ne söylenebilir bilemiyorum. Bunu gelecek yıllar gösterecek. Edebiyat Ortamı yıllığında genç şairlerin Turgut Uyar’ı keşfetmeye başladıklarını yazdı Mustafa Aydoğan. Bu da sevinilecek bir durum. Gençler, el alacakları şairleri keşfetmeli elbette."
                                                               (Ah Şu Genç Şairler! Evrensel Gazetesi, 21.11.2012)

Edebiyat Ortamı 2012 Şiir Yıllığının ön söz'ündeki cümlelerimden bahsediyor olmalı. Yıllığın ön söz'üne yeniden baktım. Hayır, ben tam olarak öyle demiyorum, yani gençlerin Turgut Uyar'ı keşfettiklerinden bahsetmiyorum. Şöyle diyorum: 
"...görebildiğim bir tehlike vardı. Başkaları nasıl değerlendirir bilemem ama ben tehlike olarak görüyorum. O da şu: Genç şair, Turgut Uyar şiirinin çemberine girmekten ve orada kalmaktan hoşlanıyor. Onu kendine mihenk olarak görüyor. 40 yaş ve altı şairlerin çoğunda Turgut Uyar şiiri neredeyse bir pranga olarak var oluyor. Evet, pranga! Genç kuşağın İkinci Yeni döngüsü bir türlü sona ermiyor. Özellikle Uyar çevresinde gerçekleşiyor bu döngü. Bu da benzer duyarlıklarla
yazılmış, benzer etkiler taşıyan, birbiriyle çoğalan ve renksizleşen bir şiir ortamı oluşması sonucuna yol açıyor. Elbette Uyar şiiri kendi başına bir pranga değil. Mesele bu da değil zaten. Turgut Uyar şiiri çevresinde oluşan veya oluşturulan kısır döngü zihinleri ve hayalleri bir çerçeve içine sokuyor sanki. Bu kısır döngünün genç şaire ve Türk şiirine bir yararı olduğu düşüncesinde değilim."
Gültekin Emre, benim yazıdan, benim kastetmediğim bir sonuç çıkarmış gibi geldi bana. Oysa yazı açık!
Sonra, genç şairlerin birinden "el alması" gerektiği yönündeki düşüncesi de tartışmaya açık bir düşünce olarak göründü bana. Gerçi usta-çırak ilişkisinin gizliden gizliye yürürlüğünü sürdürdüğünü ben de düşünüyorum. Geleceği büyük şairler kurar. Sonradan gelenler de o büyük şairlerin ne yapıp ettiklerine bakarlar. Bakmaları da gerekiyor. Bakıyorlardır. Şair, şairden doğar çünkü. Ama bu bağ, hem gizlidir hem de derinlerdedir. Öyle hemeninden görülmesi güç. "Öncekilere" ve "yanındakilere" bakmadan yol alınamaz ama şairin kendini “kurması” tamamıyla "ben"in yalnızlığında ve biricikliğinde gerçekleşir. Benim söylediğim bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder