Fuzuli'nin
şiirleri, Türk-İslam tarihinin mihenk taşıdır adeta. Bir temsildir, semboldür.
İçlidir, zariftir, liriktir. Yüzyıllar öteden bugüne aşkı fısıldar, zihni
diriltir, kalplere ferahlık verir. O günden bu bugüne, binlerce şiir
yazılmıştır, onbinlerce şair yaşamıştır ama biz sadece onu ve onunla birlikte
bir kaç kişiyi biliriz. Bunun bir nedeni olmalı. Fuzuli'yi o günlerden bu
günlere taşıyan bir başkalık olmalı, bir ayırıcı özellik olmalı.
Fuzuli'nin
Leyla ile Mecnun'unu okuyan herkes bu iki kahramanın hayat ve hakikat
tasavvurlarının diğer insanların bir çoğundan farklı olduğunu görmekte
gecikmez. Leyla, bir insan portresinden çok bir Meryem portresine yakın durur.
Saf ve tertemiz. Berrak ve dingin. Derin ve özgüvenli. Açık ve anlamları yerli
yerine koyucu. Bu dünyaya, benzersiz bir oğul getirmekle ödevli ve mutmain. Her
türlü kötülüğü üzerine çekmeye mecbur bırakılmış olmasına rağmen, kendi
yalınlığından ve aşkınlığından emin.
Mecnun'un
durumu Leyla'dan farklıdır. Leyla, başında da Leyla'dır, sonunda da Leyla.
Leyla'nın Leyla'lığı bir sürece bağlı olmaksızın kendiliğinden mevcuttur.
Mecnun ise dünyaya bir "Kays" olarak gelir. "Kays", insan
olmanın asgari şartlarını uhdesinde bulundurma halidir. Çıplak beşeri hal de
diyebiliriz. Zamanla, değişir-dönüşür ve yetkin halini bulur. Bu yetkin hali
bulma, bir arayış süreci sonunda gerçekleşir. Mecnun, "arama" halini
simgeler. Arar ama bulması muhaldir. Nitekim, mesnevinin sonunda bir
buluşma-kavuşma gerçekleşmez. Bu sonuç, Mecnun'un Mecnunluğunun ortaya koyduğu,
mecbur bıraktığı bir sonuçtur. Yani, sonuç olarak kavuşamama durumunun
müsebbibi Mecnun'dur. Leyla'nın sonuca doğrudan etkisi yoktur; Leyla bizatihi
bu sonucun kurucusu olandır. Yani Leyla, "ayrılığın kaçınılmaz bir sonuç
olarak mevcut olmasını bile isteye tanzim eden, hatta ayrılığa ruh ve can
veren" durumlardır. O, Mecnun'un bu şartlar altında, yani kendisinin
(Leyla'nın) bizatihi tanzim ettiği, varlığına ruh ve can üflediği ve aslında
bütünüyle kavuşamamanın şartlarıyla oluşmuş olan "arama" sürecinde Mecnun'un
nasıl bir tavır sergileyeceğini, hadiseleri nasıl göreceğini ve nasıl
değerlendireceğini biraz da muzipçe izlemekle meşguldür.
Leyla, asla değişmeyendir. Değişmez olandır. Ya da bizatihi kendisi kalmaklığıyla bütün mümkün değişimleri özünde barındırandır.
Mecnun,
değişmekle görevli olandır. O kendini maşukun hallerine ve arzularına göre hep
yeniden tanzim etmek, kendini ona ve onun arzularına göre ayarlamakla
ödevlidir.
Fuzuli'nin
Leyla ile Mecnun mesnevisi aslında bir şiir olmanın ötesinde ve öncesinde
Fuzuli'nin iç manevi sürecini anlatan, tasavvufi tabirle söylersek Fuzuli'nin
seyr-ü sülukunu anlatan bir eserdir. Fuzuli bu süreci -yani seyr-ü süluk
sürecini-, bir aşk serüveni şeklinde algılar ve buradan birer kahraman yaratır.
Leyla, Allah'ın sıfatlarından bir insan portresi, sembolik bir portre oluşturma
çabasının sonucudur. Mecnun ise ilkel halden yüce makamlara erişmeyi başarmış
bir insan-ı kamil portresidir. İnsanın, kendi varlığının bilincine ulaşmış
olmasının sembolüdür. Fuzuli'nin, seyr-ü sülukunu aşka ilişkin semboller
üzerinden anlatması bir tesadüf olmasa gerek. Kainatın yaratılış nedeni,
Allah'ın peygamberimize olan sevgisidir. Yani sevgi ve aşk, yaratılışın ve
yaratışın nedenidir. Buradan çıkarak diyebiliriz ki aşk, yegane nedendir, asıl
ve gerçek tek nedendir ve bütün nedenlerden öncedir.
Fuzuli'yi
bugünlere taşıyan neden de aşkın tek yaratılış ve yaratış nedeni olduğunun
bilincinde olması ve bunu eserlerine yansıtmış olmasındadır.
Şunu da
söylemek gerekir ki Fuzuli gibi dâhi şairler, eserlerini her dereceden aklın
kendine göre bir anlam çıkaracağı şekilde bir çok katmanlı olarak yazarlar.
Aklın hiç bir derecesini küçümsemezler ve her türlüsünü hesaba katarlar. Bu
nedenle, Leyla ile Mecnun mesnevisini herkes kendi içinde bulunduğu duruma göre
anlar.
Âşığın dili,
alevin uç kısımlarından yapılmış olmalı ki hem kendini yakıyor hem de
muhatabını. Fuzuli'nin şiirleri gibi. Aşkın nasıl bir şey olduğunu bilmeyen,
âşığın bir denge sorunuyla malul olduğunu sanır.
Zayıflığını
ve fakirliğini arz ederek
Ev ev dolaşıp
dilencilik eyledi
Bir bahaneyle
sevgilisini görmek istedi
Ve Leyla'nın
evine doğru yürüdü
O dostuna
sırrını açarak,
"Ey
dost" diyerek sesini ulaştırdı
Leyla bu sesi
duyunca,
Kapısının
eşiğindeki dilenciyi tanıdı
Evden çıkıp
yüzünü gösterdi
Yanaklarının
zekatını sadak olarak verdi
11.09.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder