İki şiir arasında susmayan bir şair Mustafa Aydoğan. Ancak
yazıları şiirlerinin bir izahatnamesi değil. Aydoğan şiir yazma ile aynı saiklerle
denemeler kaleme alıyor. Sevinç kelimesi burada önemli. Aydoğan şiiri bir iftar sevincine benzetiyor. “Şiir,
acıdan doğmaz, inanıştan doğar.” diyen bir şaire de bu benzetme uygundur zaten.
İyi şiirin okurla buluşmasını şairi için de okuru için de bir iftar gibi
anlatır. Bir şiirin yazılmasıyla okunması esnasında var kılınan özel bir
iletişimin, elektriğin ürünü olduğunu öğreniriz ondan.
Yazma Sevinci’nde yer alan yazılar altı bölümde öbeklenmiş.
Poetik Sevinç, Sanatın Boyutları, Sanatçının Tutumu, Dergi, Şair ve Şiiri ve
Söyleşiler üst başlıklarında yer alıyor bu bölümler ve isminden de anlaşılacağı
üzere Mustafa Aydoğan ile yapılan söyleşilerden yapılmış bir seçmenin yer
aldığı son bölüm haricindeki yazılarda Aydoğan’ın şiire, şaire ve genel olarak
sanata ilişkin fikri mesaisini takip ediyoruz.
LİRİK VE METAFİZİK
Aydoğan’a göre şiir yazılınca değil okununca tamamlanan ve
her okumada yeniden tamamlanıyor. Bu yüzden de şiirin imkânları şairin
imkânlarıyla sınırlı değil. “Şairin imkânlarıyla yüklenmiş olan şiir okurdan da
bir şeyler alır. Bunu, şiirin okurda yeniden gerçekleşmesi diyebiliriz.” diyen
Aydoğan’a göre bir şiiri kuşaklar boyunca yaşatan da bu imkândır. Bugün de
gündemde olan şiir ölüyor mu/geri mi çekiliyor sorusuna Aydoğan 67 yıl önce de
bu sorunun sorulduğunu hatırlatıp zamanın şairlerini örnek göstererek bu
sorunun muhal olduğunu söylüyor ve Türk şiirinin geleceğinin metafizik
duyarlılıkta olduğunu savunuyor. Metafizik şiirin ifade kanalı olarak da lirik
şiiri görüyor Aydoğan. Anlık bir ürperişin, okurun ve şairin burnunun yokun
burnuna değişinin ancak lirik ve metafizik bir şiirle mümkün olduğu bir şiir
yazan Mustafa Aydoğan’ın şiir hakkındaki yazılarında da başka bir damarı
savunması beklenemezdi elbette.
ŞAİR VE ŞİİRİ
Şair ve Şiiri başlıklı bölümde sadece Mustafa Aydoğan’ı
etkileyen şairler yer almıyor. Aydoğan kimi zaman vefa duygusuyla kimi zaman da
kendi poetik çevçevesinin dışındaki şiiri eleştirmek için seçtiği şairlerin
şiirlerini derinlemesine bir okumaya tabi tutuyor. Akif İnan, Alaeddin
Özdenören, Arif Ay, Asaf Halet Çelebi, Behçet Necatigil, Cahit Yeşilyurt, Cahit
Zarifoğlu, Necip Fazıl, Erdem Bayazıt, İlhan Berk, İsmet Özel, Ahmet Muhip Dıranas,
Ragıp Karcı, Turgut Uyar bu bölümde her biri hakkında bir yazının odaklandığı
şairler. Aydoğan bu bölümde söz konusu
şairler ve şiirleri hakkındaki düşüncelerini yazarken arka planda bir yandan
genel olarak şiirle şairi arasındaki ilişkiyi bir yandan da kendi şiirini
mümkün kılan poetik görüşlerini de kaleme almış oluyor. Böylece şiirin
imkânının şairin imkânından daha fazla olduğu fikri de tecelli etmiş oluyor. Nitekim
Aydoğan İbrahim Tenekeci’nin sorularını yanıtlarken sözü buraya da getirmeyi
ihmal etmiyor: “Başkaları hakkında konuşmaya cüret etmenin kendimi sorgulamaya
cüret etmekle aynı anlama geldiğini gördüm. Meğer başkaları benden başlıyormuş.
Onların maceraları, benim şahsi maceramda bir çıkıntı, bir dipnot, bir
tefsirmiş. Bunun tam tersi de sonuç veriyor. Ben, başkalarından
müteşekkilmişim.” Bu bölümle ilgili söylenebilecek bir başka bahis ise sanatta
benin bizden büyük olduğunu söyleyen, yani sanatın muhatabı olan bize anlam
veren benin Aydoğan’ın seçtiği özne-şairler aracılığıyla berraklığa kavuştuğunu
görmemiz. Yazma Sevinci’nde yer alan yazılar arasındaki bağları yakalayanlar
için her yazı içinde yer alan anlamdan daha büyük bir anlama/tabloya
ulaştıracaktır. Bu da Yazma Sevinci’ni bir yazılar toplamı olmaktan kurtarıp
bütünlüklü bir kitap olarak görmemizi/anlamamızı sağlayacaktır.
KENDİNİ AMAÇLAYAN YAZILAR
Mustafa Aydoğan’ın şiiri için yazdıklarımı pek ala yazıları
için de tekrar edebilirim. “Mustafa Aydoğan şiirde “denemez”. Onun şiiri
“deneme”nin değil “inanmanın” şiiridir. Denediği gibi değil “inandığı” gibi
yazar Aydoğan. Belki de bu inanış Picasso’nun “ben aramam, bulurum” sözündeki
gibi bir inanış ve yaşayışın sonucudur. Aynı cümleye geri dönersek Aydoğan
şiirinin temel özelliklerini de art arda sıralamamız kabil. Dünyevi olanla sınırlanamayacak,
dünyevi olana indirgenemeyecek bir şiir Aydoğan’ın yazdıkları. Başka şairlere
özenti olmayan bir “metafizik ürperiş”le yazıyor. Her imgeyi, her mısrayı
“kendine” ait, daha doğrusu “şahsiyetinin” bir parçası haline getiren bir şair
Mustafa Aydoğan.” Evet, Türkçe’de deneme kelimesinin talihsiz çağrışımları
olduğunun farkındayım. Bu yüzden de herhangi bir formata uymayan her düzyazıya
deneme demek gibi bir garabete sebep oluyoruz. Mustafa Aydoğan’ın yazdıklarının
bu “negatif” algının dışında bir yazının nasıl olabileceğine dair özel metinler
olduğunu Mustafa Aydoğan’ın ifadelendirmesiyle sadece kendini amaçlayan yazılar
olduğunu vurgulamam gerekiyor.
Şiiri “şairlik” taslamadan yazması denemeleri de “yazarlık”
taslamadan yazıyor. Rahat bir kalemi var. Düzyazılarında da şiirlerinde olduğu
gibi alttan alta bir ritim duyuluyor. Meramını okunmaz bir dille yazmıyor
Mustafa Aydoğan. Kendini okutuyor ve yine de söyleyeceklerinden taviz vermiyor.
Yalın ve derinlikli bir anlatımla inşa ediyor yazdıklarını.
“Zaten olması gereken de bu” dediğinizi duyar gibiyim.
Olması gerekeni ciddiye alan erbabı kalem sayısı maalesef pek fazla sayılmaz.
Mustafa Aydoğan olması gerekenin üzerine çıkan erbabı kalem sayısı ise çok daha
az.
İşte bu yüzden “Yazma Sevinci” hem yazma hem de okuma
sevinci veren bir kitap.
(İtibar, Mart, 2014)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder