19 Temmuz 2012 Perşembe

YANIMIZDAKİNİN YANKISI / Mustafa Aydoğan

      Hayattan bahsediyorsak başkalarından bahsediyoruzdur. Başkasının olmadığı yerde kıyas olmaz. Değerlendirme, kıstas, yargı, hüküm, sevinç, öfke vs. başkaları söz konusu olduğunda bir anlam ifade eder. Dahası, ancak başkasının varlığı durumunda bunlardan bahsedebiliriz. Başkası yoksa iddiamız da yoktur. Kimliğimiz de.
       İyi de, bu “başkası” dediğimiz kim ki!
       Cervantes’in ünlü romanının kahramanı Donkişot’u biliriz de onun neşeli dostu, varlık nedeni, kadim yoldaşı Sancho Panza’yı es geçeriz. Oysa Sancho Panza Donkişot’a kimlik veren, onu açan, açıklayan, var kılan tözdür.
       Sancho, Donkişot’u bize yaklaştırır, bizimle tanıştırır, aramızda bir buluşma gediği açar. Sancho hiç de aptal biri değildir. Sorular sorar, yorumlar yapar, kavramlar ortaya atar. Efendisi Donkişot’un ufkunu açar. Yolculuğu ve mücadeleyi neşeli hale getirir. Onu destekler, onu kendi varlığına inandırır, ona büyük idealler peşinde koşması için elinden gelen imkânı sağlar. Böyledir ama Donkişot’un önüne geçmeye kalkmaz hiç. Ona inanmıştır. Geride durmasını bilir. Sancho, bir ideal uğruna yola çıkan efendisinin mahiyetini bilmediği bütün hayallerinin gerçekleşeceğinden zerre kadar şüphe etmez. Absürdün imkânlarına sarılmaktan çekinmez. İnsanın kendi etrafına ördüğü yalanlarla dalga geçer.
      Şöyle bir diyalog yer alır Donkişot’ta:
      -Peki Sancho, dediğinden hiçbir şey anlamadım… Şu sosyal adam lafından bir şey çıkaramıyorum.