7 Ağustos 2012 Salı

ORUÇ VE ŞİİR

 Orucun duyum noktası iftardır. İftar olmasaydı, oruçtan bahsedemezdik. Tensel aç kalışa sınır getiren iftar, o aç kalışı geriye doğru doyurarak ruhun aynasına dönüştürür. Böylece oruç, insan ruhunda karşılığını belirginleştirir ve bir ‘farkına varışa’ imkân aralar. Hem tensel doyumu hem de ruh doyumunu bir bam teli edasıyla nihai noktada gerçekleştirir. Açlığın tene bıraktığı ağırlık ve ruhi arınışın basıncından doğan boşluk duygusu yeni bir hazırlanışa imkân vermek için kendine yeni bir alan açar. İftar, oruç gerçeğinin insan algısına müdahalesini sağlayan bir şoktur. İftarla orucun şekli değişir ama mahiyeti aynı kalmaya devam eder.
Oruç, bir arınış durumudur. Bu arınışa, bir takım imkânlardan yoksun kalışımız kadar, bu imkânlara yeniden kavuşmamız, teravih, sahur ve imsak da dahildir. Oruçla sadece gündüzler dirilmez; geceler de yeniden dirilir. İmsak, mümin için yeni ve farklı bir anlam ifade etmeye başlar. Sahur, geceyi onaran bir ibadet olarak zamanın ölçüsünü hatırlatır. Karanlık bastıktan sonra da, oruç duygusunu içimize sımsıkı sarılmış olarak hissederiz. Bu durum, orucun iftarla sona ermediğini gösterir. Oruç düzeneğine şekil veren, onu ileriye ve geriye doğru tamamlayan ve onaran, ona ilham veren an iftar anıdır. Kısaca iftar, oruç ritüelinin özüdür. Orucun insandaki doğrudan karşılığıdır.
Şiirin de iftarı vardır.
Şairin kelimelere yüklediği oruç ruhu, okurun ruhunda karşılığını bulduğunda iftar anı gelmiş demektir. Bu an, kelimelerin içine örülmüş olan anlamın okurun dünyasına yayıldığı, ona yeni bir iç düzen verdiği, bir anlam şöleninin başladığı andır.
Şiir, okurda bulduğu nesnel karşılıkla birlikte çoğul bir yaratışa yol açar. Sadece okuru diriltmekle kalmaz. Geriye doğru bir refleksle şairi de diriltir. Okurda karşılık bulan şiir, şairinin yerini ve imgelerini onarır ve onu geleceğin imkânlarıyla donatır. Şair, okurda edindiği alanın çapı oranında geçmişe ve geleceğe müdahale eder.  Önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi, her iyi şiir geçmişe övgü, geleceğe müjdedir. İşte bu işlevini okurda gerçekleşme diye adlandıracağımız iftar anından alır. Aslında çok kısa bir süreyi ifade eden bu an, sonsuzluktan öz taşıyan bir andır. Bir diriliş anıdır. Şairi, şiiri, okuru ve geleceği aynı pota içerisinde sonsuzluğun alanına çeker. Şiirin içine birikmiş olan şairin orucu, okurun ruhunda iftarını yapar. Aynı zamanda, geleceğin oruçlarına diri iftarlar armağan eder.
Okur da kendinde karşılık oluşturmuş olan şiirle dirilir. Bu dirilme, geleceğin nefesini taşır. Elinden alınmış olan imkânların kendine yeniden verilişini duyar. Geceleri sahurlanır, imsakları dikkatin imkânlarıyla donanır. Şiirin okumuş olduğu ezan, okurun kaslarına bir hareket, tenine doyum ve kalbine şölen verir. Şairin biriktirmiş olduğu orucu bozmanın, zamanın geldiğini haber vermenin ve gecenin aydınlığına adım atmanın sevincini yüklenir. Şiir, kelimeyi, imgeyi ve yapıyı aşarak som bir yaratışa dönüşür.
Okurda karşılığını bulamamış şiir, iftarı olmayan oruç gibidir; hem şairini hem de kendini kaçınılmaz bir ölüme sürükleyecektir.

MUSTAFA AYDOĞAN