10 Aralık 2012 Pazartesi

ŞİİR YAZMASAYDIM EĞER......





Şiir yazmaya nasıl başladınız?
Doğduğum ve liseye kadar okuduğum şehir olan Kahramanmaraş özellikle 1980’li yıllarda tam anlamıyla edebi canlılığın olduğu bir şehirdi. Ben de bu canlılığın ortasına doğdum desem yeridir. Edebiyatı iyi takip eden bir genç kuşak vardı. Ankara ve İstanbul’da olup bitenlere kulak kesilmiş ve kendince iddialara sahip bir kuşaktı bu. Hem dergileri ve kitapları izliyor hem de geceler boyunca tartışıyorduk. Hepimizin gözdesi elbette şiirdi; ama sonraları bazı arkadaşlar başka yönlere yöneldi, bir kısmı da yazmayı bıraktı. Benim şiir serüvenimin ana kaynağı bu gençlik dönemimdir. Şiir dışında bütün edebi türler bizim için ikincil hatta üçüncül sırada yer alan, olmasa da olur türden metinlerdi. Yani o yıllarda öyle düşünüyorduk. Bir de tabii büyük şairlerin edebiyat dünyası üzerindeki etkisi çok fazlaydı ve İkinci Yeni şiiri en parlak dönemini yaşıyordu.
Cahit Zarifoğlu ile yazışmalarımın da payı büyük elbette. Heyecan verici cevaplar yazıyordu ve 17 yaşımın sıcaklığında o mektupları günlerce okuyordum. Sonra dergide (Mavera) birkaç defa bizden bahsetti ki, bütün bunlar bizi şiirin dünyasına çeken şeylerdi.
Kendinizi en iyi ifade etme biçimi olarak şiiri mi görüyorsunuz?
Şiirle, şiirin “biricikliği” üzerinden bağ kurdum ben. Eğer şiir yazmasaydım, sanırım edebiyatla bir ilişkim olmazdı. Ya da şöyle söyleyeyim, şiir dışında bir dünyanın varlığını hiç hissetmedim ben. Biraz iddialı görünebilir ama böyle. Bugün buradan bakınca bunu daha net görüyorum ya da kendi durduğum yeri ancak böyle tanımlayabiliyorum.  DEVAMI İÇİN...www.kitapbiti.com