11 Eylül 2014 Perşembe

AŞK VE HAKİKAT / M.A.

Fuzuli'nin şiirleri, Türk-İslam tarihinin mihenk taşıdır adeta. Bir temsildir, semboldür. İçlidir, zariftir, liriktir. Yüzyıllar öteden bugüne aşkı fısıldar, zihni diriltir, kalplere ferahlık verir. O günden bu bugüne, binlerce şiir yazılmıştır, onbinlerce şair yaşamıştır ama biz sadece onu ve onunla birlikte bir kaç kişiyi biliriz. Bunun bir nedeni olmalı. Fuzuli'yi o günlerden bu günlere taşıyan bir başkalık olmalı, bir ayırıcı özellik olmalı.
Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun'unu okuyan herkes bu iki kahramanın hayat ve hakikat tasavvurlarının diğer insanların bir çoğundan farklı olduğunu görmekte gecikmez. Leyla, bir insan portresinden çok bir Meryem portresine yakın durur. Saf ve tertemiz. Berrak ve dingin. Derin ve özgüvenli. Açık ve anlamları yerli yerine koyucu. Bu dünyaya, benzersiz bir oğul getirmekle ödevli ve mutmain. Her türlü kötülüğü üzerine çekmeye mecbur bırakılmış olmasına rağmen, kendi yalınlığından ve aşkınlığından emin.
Mecnun'un durumu Leyla'dan farklıdır. Leyla, başında da Leyla'dır, sonunda da Leyla. Leyla'nın Leyla'lığı bir sürece bağlı olmaksızın kendiliğinden mevcuttur. Mecnun ise dünyaya bir "Kays" olarak gelir. "Kays", insan olmanın asgari şartlarını uhdesinde bulundurma halidir. Çıplak beşeri hal de diyebiliriz. Zamanla, değişir-dönüşür ve yetkin halini bulur. Bu yetkin hali bulma, bir arayış süreci sonunda gerçekleşir. Mecnun, "arama" halini simgeler. Arar ama bulması muhaldir. Nitekim, mesnevinin sonunda bir buluşma-kavuşma gerçekleşmez. Bu sonuç, Mecnun'un Mecnunluğunun ortaya koyduğu, mecbur bıraktığı bir sonuçtur. Yani, sonuç olarak kavuşamama durumunun müsebbibi Mecnun'dur. Leyla'nın sonuca doğrudan etkisi yoktur; Leyla bizatihi bu sonucun kurucusu olandır. Yani Leyla, "ayrılığın kaçınılmaz bir sonuç olarak mevcut olmasını bile isteye tanzim eden, hatta ayrılığa ruh ve can veren" durumlardır. O, Mecnun'un bu şartlar altında, yani kendisinin (Leyla'nın) bizatihi tanzim ettiği, varlığına ruh ve can üflediği ve aslında bütünüyle kavuşamamanın şartlarıyla oluşmuş olan "arama" sürecinde Mecnun'un nasıl bir tavır sergileyeceğini, hadiseleri nasıl göreceğini ve nasıl değerlendireceğini biraz da muzipçe izlemekle meşguldür.

Leyla, asla değişmeyendir. Değişmez olandır. Ya da bizatihi kendisi kalmaklığıyla bütün mümkün değişimleri özünde barındırandır.
Mecnun, değişmekle görevli olandır. O kendini maşukun hallerine ve arzularına göre hep yeniden tanzim etmek, kendini ona ve onun arzularına göre ayarlamakla ödevlidir.
Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun mesnevisi aslında bir şiir olmanın ötesinde ve öncesinde Fuzuli'nin iç manevi sürecini anlatan, tasavvufi tabirle söylersek Fuzuli'nin seyr-ü sülukunu anlatan bir eserdir. Fuzuli bu süreci -yani seyr-ü süluk sürecini-, bir aşk serüveni şeklinde algılar ve buradan birer kahraman yaratır. Leyla, Allah'ın sıfatlarından bir insan portresi, sembolik bir portre oluşturma çabasının sonucudur. Mecnun ise ilkel halden yüce makamlara erişmeyi başarmış bir insan-ı kamil portresidir. İnsanın, kendi varlığının bilincine ulaşmış olmasının sembolüdür. Fuzuli'nin, seyr-ü sülukunu aşka ilişkin semboller üzerinden anlatması bir tesadüf olmasa gerek. Kainatın yaratılış nedeni, Allah'ın peygamberimize olan sevgisidir. Yani sevgi ve aşk, yaratılışın ve yaratışın nedenidir. Buradan çıkarak diyebiliriz ki aşk, yegane nedendir, asıl ve gerçek tek nedendir ve bütün nedenlerden öncedir.
Fuzuli'yi bugünlere taşıyan neden de aşkın tek yaratılış ve yaratış nedeni olduğunun bilincinde olması ve bunu eserlerine yansıtmış olmasındadır.
Şunu da söylemek gerekir ki Fuzuli gibi dâhi şairler, eserlerini her dereceden aklın kendine göre bir anlam çıkaracağı şekilde bir çok katmanlı olarak yazarlar. Aklın hiç bir derecesini küçümsemezler ve her türlüsünü hesaba katarlar. Bu nedenle, Leyla ile Mecnun mesnevisini herkes kendi içinde bulunduğu duruma göre anlar.
Âşığın dili, alevin uç kısımlarından yapılmış olmalı ki hem kendini yakıyor hem de muhatabını. Fuzuli'nin şiirleri gibi. Aşkın nasıl bir şey olduğunu bilmeyen, âşığın bir denge sorunuyla malul olduğunu sanır.

Zayıflığını ve fakirliğini arz ederek
Ev ev dolaşıp dilencilik eyledi

Bir bahaneyle sevgilisini görmek istedi
Ve Leyla'nın evine doğru yürüdü

O dostuna sırrını açarak,
"Ey dost" diyerek sesini ulaştırdı

Leyla bu sesi duyunca,
Kapısının eşiğindeki dilenciyi tanıdı

Evden çıkıp yüzünü gösterdi
Yanaklarının zekatını  sadak olarak verdi    


11.09.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder