30 Nisan 2012 Pazartesi

KARAMAN SOSYAL BİLİMLER LİSESİ ÖĞRENCİLERİ SORDU:


1.Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Mustafa Aydoğan kimdir?
1964 doğumluyum. K.Maraş’lıyım. Ortaokulu ve Liseyi K.Maraş’ta okudum. Sonra Üniversite için Ankara’ya geldim. 1984’de. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünü kazanmıştım. Ama Ankara benim için kendi başına bir üniversiteydi ve hayalim hep Ankara’da kalmaktı. Öyle de oldu. 1988’de üniversiteyi bitirecektim ama askere gitmemek için bir yıl daha uzattım. Bir dersten bilerek kaldım. 1990 yılında Maliye Bakanlığına girdim. Halen aynı bakanlıkta Muhasebat Başkontrolörü olarak görev yapıyorum.
Prof. Dr. Turan Karataş’la birlikte Edebiyat Ortamı dergisini çıkarıyoruz. Daha önce Mavera, Dergah ve Hece dergilerinde yazdım. Kendi dergimizi çıkarınca sadece burada yazıyorum artık. Edebiyat Ortamı dergisi, Mart 2012’de 5. yılına girmiş olacak. Özellikle gençlerin yazılarına yer vermeye çalışıyoruz. Yeni bir kadro oluşturmaya çalışıyoruz. Dergiyi çıkarınca gördüm ki çok yetenekli gençler var. Şimdi bunların bir kısmı yetenekli birer isim olarak edebiyat camiası içinde anılmaya başladılar bile.
Üç şiir kitabım var: Kendini Aynalarda Çoğaltan Şehir (1997), Bir Dolu Bakır Yaz (1999) ve Bahar Köpüğü (2004). Yakında bu şiir kitaplarının toplu basımı yapılacak Az Önce adıyla. Bir de dördüncü şiir kitabı yayına hazır durumda: Bugün Konuştuklarımız. Ocak veya Şubat aylarında piyasaya çıkacağını planlıyoruz bu kitapların.
Şimdilik bu kadar…

2- Benim tanıdığım şairler/yazarlar genellikle edebiyat fakültelerinden değil de farklı alanlardan mezun olan kişiler. Örneğin; Oğuz Atay, Orhan Veli Kınık, Rasim Özdenören. Neden edebiyat fakültelerinden fazla şair çıkmıyor da diğer alanlardan çıkıyor?
Çok güzel bir soru. Dikkatli.
Gerçekten durum tam da böyle. Bir çok şair ve yazar edebiyat fakültelerinden değil de diğer fakültelerden mezun olmuş. Bunların arasında da sanırım en çok İktisat fakülteleri ve Siyasal Bilgiler var.
Bunun nedenini bilebilmek kolay değil. Sanırım, Edebiyat Fakültelerinin daha çok eski edebiyat üzerinde durmalarının, divan şiiri ve cumhuriyet döneminin ilk yıllarına ilişkin edebiyatı işlemelerinin önemli bir payı var bunda. Demek ki gençler güncel edebiyatla daha çok ilgilenmek istiyorlar ve onları yaşayan yazarların yazdıkları daha çok ilgilendiriyor. Bir de Edebiyat Fakülteleri yaşayan şair ve yazarlarla pek fazla içli dışlı olmadı, olamadı. Daha da önemlisi ve dikkat edilmesi gereken en önemli husus Edebiyat Fakülteleri’nin yazar ve şair yetiştirmek üzere değil de edebiyat kültürünü, geleneğini, bilgisini ayakta tutmak ve öğretmek üzere kurulmuş olmalarıdır. Gerçekten, Edebiyat Fakültelerine gitmekle yazar, şair olunamacağını, Edebiyat Fakültelerinin bu amaçla kurulmadığını hemen herkes bilir. Fakat son yıllarda Edebiyat Fakültelerinin değişmeye başladığını da söylemek lazım. Artık yaşayan yazar ve şairleri üniversiteye çağırıp konferanslar verdiriyorlar, öğrencilerle tanıştırıyor ve bu şairler ve yazarlar üstüne tezler hazırlattırıyorlar. Bu gelişmeyi önemli buluyorum ve Edebiyat Fakütelerinin de artık yazar ve şairlerin yetişeceği eğitim kurumları olacağını düşünüyorum.
Diğer fakültelere giden gençler eski edebiyatla pek karşılaşmıyorlar ve yeni edebiyatı izliyorlar. Bu da yetenekli gençleri yazar ve şair olmak yönünde heveslendiriyor.
Yine de şairlerin ve yazarların yetişme mekânları okullar değildir. Şair ve yazar adayı kendini yetiştirir daha çok. Buna uygun çevreler kurar, arkadaşlar edinir ve durmaksızın okur.

3.1978'de şiir yazmaya başlamışsınız. Neden şiir? Şiir yazmadan önce yazacaklarınızı planlar mısınız yoksa aniden ilham mı gelir? 
Ben liseye giderken K.Maraş tam bir edebiyat şehriydi. Öyle bir ortam vardı ki bütün arkadaşlarımızla edebiyat ve şiir konuşurduk ve şair ve yazar olmak tek amacımızdı. Çünkü bugünün birçok önemli ismi (Necip Fazıl Kısakürek, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu vs.) K.Maraş doğumludur ve bizim öğrencilik yıllarımızda bu isimlerin hem K.Maraş’ta hem de Türkiye’de önemli etkileri/yankıları oluyordu. Dergiler izliyorduk ve geleceğin şairleri ve yazarları olmayı arzu ediyorduk.
Neden şiir? Şiiri ve şairleri çok seviyordum. Sanırım budur en önemli nedeni. Bir de Cahit Zarifoğlu’la tanışmamız. Ben K.Maraş’ta lise öğrencisiydim, o da Ankara’da Mavera dergisini çıkarıyordu. Bir gün ona bir mektup yazdım. Yanına da beş şiir ekleyerek gönderdim. Bana cevap yazdı ve buna çok sevindim. Şiirlerimi beğenmiş ve dergiye yazmamı istiyordu. Cahit Zarifoğlı büyük bir şairdi gözümüzde. Gerçekten de büyük bir şairdir. Bir de arkadaşlarım hep şairdi o zamanlar. Bunun etkisi de olmuş olabilir.
Şiir, sanatların en büyüğüdür. Şiir kadar insanı yakalayan ve insanı ifade eden pek az sanat vardır.
Yazdıklarımı bazen planlarım. Bazen de kendiliğinden gelir. İlham, bizim emeklerimizin, düşünme yeteneğimizin, dikkat becerimizin bize armağanıdır. Okumadan, düşünmeden ilham gelmez, diye düşünüyorum. İlham, bizim tutup getirdiğimiz bir şeydir biraz da. İlham, zekayı ve çalışmayı sever.
Bazı insanlar, tavuk gibi dururken ilham kendiliğinden gelir sanıyor. Eğer böyle olsaydı tavukların hepsi sanatçı olurdu :))

4- Şimdiki gençler masa başına oturup saatler sonra şiir yazdım diye çıkagelirler. Siz şiirlerinizi ne kadar  sürede yazıyorsunuz? Şimdiki yazılan şiirleri nasıl buluyorsunuz?
Sondan başlayayım. Çok güzel şiirler yazan gençler var. En azından Edebiyat Ortamı dergisi okunduğunda bile bu görülebilir. Bugün çok sayıda dergi çıkıyor, hepsinde onlarca şiir yayınlanıyor. Bunların hepsinin güzel olması zaten mümkün değil. Hatta iyi şairler bile zaman zaman kötü şiirler yazabilirler. Biz şairleri en güzel şiirlerinden başlayarak severiz.
Şiir masa başında da yazılır, yürürken de, hatta koşarken de. Uykusundan uyandığında zihninde bir şiirle sabaha başlayan şairler bile vardır. Ama bunlar istisnai şeylerdir. Şiir yazmak biraz da başka şairlerin, büyük şairlerin ve kendi kuşağımızdan şairlerin ne yazdıklarını bilmekle de ilgilidir. Başkalarının ne yazdığını bildiğimizde kendimizin ne yazacağını ve ne yazmayacağını da öğrenmiş oluruz. Şairin bir tek öğretmeni vardır, o da başka şairlerdir. Eğer başkalarının ne yazdığını bilmezsek her yazdığımız şiiri harika bir şiir olarak görürüz ama hiç kimseye okutamayabiliriz. Kötü şairler, biraz da, her yazdığını mükemmel sanan şairlerdir.
Bir zamanlar bir şairle karşılaşmıştım. Çok sayıda kitabı olduğunu söylüyordu. Oysa ben adını hiç duymamıştım. Ona hangi şairleri okuduğunu ve beğendiğini sordum. “Başka şairleri okumam” diye cevap verdi. Nedenini de şöyle anlattı: “Çünkü kimseden etkilenmek istemiyorum.” Bu şairi şimdi kimse bilmiyor. Muhtemelen kaybolup gitmiştir.
Benim on yılda bitirdiğim şiirlerim de vardır, beş yılda bitirdiğim şiirlerim de. Çok nadir olarak ilk yazdığım haliyle yayımladığım şiirler de olmuştur. Ama çoğu şiirimi altı ayla bir yıl arasında bekletirim. Zaman zaman döner bakarım eksikleri var mı diye. Acele etmeyi pek sevmem. Aceleden hep korkarım.

5- Peki, şair olmaya karar verdiğinizde veya şiir yazarken kimden/kimlerden etkilendiniz? Necip Fazıl, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören etkilendiğiniz kişiler arasında yer alıyor mu?
Önceki soruya cevap verirken kısmen değindim bu konuya. En çok etkilendiğim iki şair vardır: Sezai Karakoç ve Cahit Zarifoğlu. Sonra Edip Cansever, Cemal Süreya. Erdem Bayazıt. Necip Fazıl büyük bir şairdir. Rasim Özdenören’den bir yazı nasıl yazılır’ı öğrendim.
Yukarıda da belirttim, şairin şairlerden ve yazarlardan başka öğretmeni yoktur.

6-Yazmayı bırakmayı hiç düşündünüz mü? Bıraksaydınız ne yapardınız?
Düşündüm. Zaman zaman beni boğduğunu hissediyorum çünkü. Hâlâ düşünüyorum. Ama her seferinde yeniden dönüyorum. Yazı ve şiir esir alırlar. Şair İlhan Berk, biraz da abartarak, şöyle ifade eder bunu: “Şiir bir cehennemdir. Kimseye şair olmasını önermem.” Çok haklı. Şair, mutlu insan değildir. Bu, mutsuz olduğu anlamına gelmez ama düşünmek ve şiir yazmak, hayatınızı ister sizden. Ve çok kıskançtır. Sadece benimle ilgilen der, sadece beni düşün, der. Bir de tabii, hayatta birçok şeyin ters gittiğini görürsünüz hep. İnsanın ne kadar aciz bir varlık olduğunu hissedersiniz. Bunlar size acı verir. Şiir, acıdan ve ters gidişten çıkan bir şeydir.

7- Bir şiirin kalıcı olması için neler gereklidir? İlla ki, bir şiir herkes tarafından okununca mı güzel şiir oluyor?
İyi şiir, çoğu kez, yenilik getiren şiirdir. Yenilik getiren şiirin kalıcı olma şansı vardır. Yenilikten, farklı söyleyişten korkmamak lazım. Ama hemen her yenilik çoğu insana yabancı gelir. İlk başta öyle olur. Zaman geçtikçe alışır ona toplum. Bu nedenle başlarda okuru az olur. Sonra sonra bu yeni tada alışılır.
Şiir, öteden beri, çok kişi tarafından okunan bir şey değildir zaten. Her şiir kendi özel okurunu bulduğunda “okunmuş” sayılır.

8- Bir yazınızda ''iktidar aslında edebiyatı belirliyor;edebiyat ,iktidarı değil.'' cümlesini kurmuşsunuz. Bu cümleyi biraz daha açar mısınız? Sizce edebiyat-siyaset ilişkisi nasıl olmalıdır?
Evet. Bu yazım Milat gazetesindeki köşemde yer almıştı. Her Perşembe yazıyorum bu gazetede. İyi araştırma yapmışsınız. O yazıda anlattım aslında.
Eskiden Padişahlar fethettikleri ülkelerdeki büyük şairleri ve düşünürleri ülkelerine getirir, onlara zengin olacakları kadar bağışlarda bulunurlarmış. Her ülke sanatçısı kadar büyüktür çünkü. Şaire, yazara değer veren, onlara iltifat eden devletler güçlü olurlar. Yöneticilerin değer vermediğine zamanla halk da değer vermemeye başlar. Ya da tam tersi. İngiltere krallığı büyük İngiliz şairlerinden birini Kraliyet Şairi olarak ödüllendiriyor hâlâ. O ölünce yerine yenisi geçiyor.

9- Bir edebiyat dergisi çıkartmak oldukça çaba gerektiren bir iş olmalı. Sizce bu durumun bir şaire katkısı var mıdır?
Dergi çıkarmak her şairin, yazarın hayalidir. Öteden beri böyle. Dergi çıkarmak gerçekten zahmetli bir iş ama derginin bir kuşağın yetişmesine katkı sağladığını görünce bütün zahmetler hemen sevince dönüşüyor.
Düşüncenizi, anlayışınızı ifade etmenin, onu gençlerle birlikte yürütmenin ve yaşatmanın yollarından biri dergi çıkarmaktır. Her şairin bir edebiyat anlayışı, şiir anlayışı vardır. Bu anlayışı da ancak dergi aracılığıyla topluma, edebiyat severlere aktarabilirsiniz. İnternet henüz bu amacı gerçekleştirmeye uygun hale gelmedi. Zamanı gelince belki de dergiler artık tamamen sanal ortama kayacaklardır. O vakit şairler düşüncelerini dergi aracılığı ile değil de internet aracılığıyla topluma aktaracaklardır.

10- Sizce sosyal medyanın edebiyat hayatına katkıları var mıdır?
Sosyal medya, bir canavar gibi her şeyi yiyip yutuyor. Çağ, sosyal medya çağı haline geldi. Facebook, twitter vs. hem işlevsel hem de çok hızlı. Ama edebiyatın mekânı olmaktan uzak henüz.
Edebiyata etkileri oluyor ve daha da olacak. Yeni gençlik, sosyal medyanın algı biçimini edebiyata da aktaracak. Bunun nasıl gerçekleşeceğini zaman içinde göreceğiz.

11- Son olarak sizin gibi iyi bir şair olmak isteyenlere ne gibi önerileriniz olabilir?
Sevgili Sefa ve Taha kardeşlerim. Bu soruları hazırlamışsınız ya ben size ne önerebilirim ki! Sizin gibi zeki gençlere… Sorularınız beni şaşırttı ve sevindirdi. Zekice ve dikkatlice olmuş.
Şairleri okumak ve şiir yazmak… Hepsi bu. Geleceğin büyük şairleri ve sanatçıları sizin aranızda. Belki de o sizsiniz. Ben size bir şey önermeyeyim. Siz içinizdeki o büyük şairi ortaya çıkarmaya çalışın. Bunun da ilk ve en temel yolu bu: İyi bir okur olmak ve yazmak.

Cevaplarınız için şimdiden teşekkürler hocam.                                           
Ben de size teşekkür ediyorum.

10.01.2012
                                                                   Sefa Ezgi CİNGÖZ  9/B Sınıfı
                                                                                 Arif Taha YAVUZ  Hazırlık/A Sınıfı
                                                                     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder